5 Aralık 2011 Pazartesi

Ateizm ile İlgili Görüşler

Biliyoruz ki bir çok insan kendilerine dinin öğretildiği bir aile ortamı içine doğar. Bu gelenekler zamanla insan davranışlarına yerleşir ve gerçekten değiştirilmesi çok güç bir hal alır.Bütün gelenekler de bu şekilde yerleşmişler ve yıllarca kendilerini babadan oğula korumuşlardır. Gelenekler sosyal alışkanlıklardır.
Gelenek!
İnsanoğlu olarak deneylerle, sosyallikle, derslerle ya da başkalarının deneyimleriyle öğreniriz. Deneyin çıkmazı ise sadece bir hayatımız olmasıdır, ve bu yüzden hayatımızı korumaya çalışırız. Yani tehlikeye karşı çok duyarlıyız, ama aynı zamanda güvenlik deneylerimizi minimuma indirmeye çalışırız çünkü diğer insanlarla sosyal açıdan ilişki kurmamız gerekmektedir. Bu iki faktör; tehlikeye karşı hassaslık, ve sosyal yolla öğrenme, bir çok gelenek ve kültür biçimi oluşturmuştur.Bu işlemi anlamak için mağara adamlarının yaşadığı tarihten bir modelleme yapacağız.


Deneyim
Hergün gerçekleşmeyen bir durum düşüneceğiz. Fakat böyle bir deney bir ömür boyu etki bırakabilir, ve yeni kuşaklara bile aktarılır.
Diyelim ki bir kaç avcı-toplayıcı mağara adamıyız, ve farklı bir hayvan türünü az önce avlamışız ve de kiraz vb. meyveler toplamışız:bunların bazısını biliyoruz, bazısı yeni. ormandaki hayvanlardan korktuğumuz için, bir dağın tepesine tırmandık ve yeni hayvanımızı yeni kirazlarımızla beraber yedik. Ve bir çeşit besin zehirlenmesinden ötürü bir çoğumuz gece yarısı karın ağrısıyla baş dönmesiyle ve susuzlukla uyandı. su içmek için mağaramızdan çıkıp aşağıdaki nehre gittik. içimizden biri baş dönmesi nedeniyle nehre düştü ve boğularak öldü.
Öğrenilen dersler
Bu acı dolu öleyazma deneyimidir ve bizim bu olayın tüm sahnelerinden korkmasına sebep olur. Yediğimiz hayvan ve meyveler şüpheli konumdadır. ama aynı zamanda dağın tepesi de şüphe altıdadır.Ay lanetli olabilirdi, ya da nehir belalı olabilirdi.Eğer boğulan kadın çalıya takıldıysa düşerken, bu çalı tipi ya da buna benzeyen tüm çalılar tehlikeli olabilirdi. Damgalamak için birden çok olayımız var , ama tesadüfen bu olay olurken başka birkaç olay daha oldu. Ve sosyal olarak paylaştığımız yeni bir ders doğdu. bunu küçük gurubun dışındakilere anlat, onları ikna et, ve bu nihayetinde bir hareket. zamanla, bu bir gelenek haline gelir. bu geleneğin bir kısmı hayat kurtaracak ip uçları bulundurur, ve bir takım işe yaramaz fikirler ve doğru olmayan hayat dersleri bu kullanışlı bilginin arasına öylece uzanır. Gelenekler ikna eder çünkü bir çok kullanışlı bilgi içerirler, ve bunları boşvermek insanların zararına da olur.
Bazı insanlar bir gerçeğin korkutucu olduğu zaman hatırda kalıcılığının arttığını düşünmüşlerdir ve aynı düzeyde de ikna edici olduğunu.Ve bazı sözlerin geçerli deneyim örnekleri olduğunu görmüşler, ve insanlara çok korkutan hikayeler anlatıp onların bir ikilemde kalmadan hemen konuyla ilgili kararı almasını sağlamışlardır.
Eski medeniyetleşmemiş milletlerde (medeni toplum anlayışı bir kaç yüzyıllıktır) problemler genellikle güç kullanılarak çözülürdü. insanlar başkalarını teslim aldıklarında, onların hareketlerini de değiştirirler, ki bu sonuçta inanç sistemini de değiştirir. bildiğimiz bir çok din güç kullanılarak yayılmıştır ve bu dini kitaplarda bir çok ölü insandan , dehşetten, korkudan, vahşetten, hiddetten bahsedilir.
Buradan nereye gidiyoruz?
Bu dünyada işimiz bittikten sonra nereye gidecez? bu duygu yüklü soruya verilecek çok kısa ama rahatsız eden bir cevap var: hiç bir yere.
Kendimizi bu şekilde düşünmek istemesekte, bizden önce herkesin gittiği yere gideceğiz.
Bu dünyanın dışında hiç bir yere gitmiyoruz. hayatınızda maximum gideceğiniz yer burada yapabileceklerinizle kısıtlıdır. Kendinizi sıradan olarak kabul etmek oldukça zordur, diğer insanlar için zor olduğu gibi. hayatta kalmak için umuda ihtiyacımız var, ve umut için şaşırtıcı bir kapasitemiz var.
Arkadaşlarımız gözümüzün önünde ölüp toprağa gömülse de umut için hayatın devamsızlığına karşın yaşamın devamlılığını görebiliriz, bu şuna benzer: dünyayı düz görürüz ve aklımıza onun küresel ve boşlukta uçan bir kaya olduğu gelmez. düşünüyoruz ki etrafımızda gördüğümüz herşey devamlılığını belirsiz bir şekilde gerçekleştiriyor. Ama iç güdülerimiz bizi yanıltıyor.
Bırakın inansınlar
Bu sayfa tüm dinlere karşı yazılmıştır. kişisel olarak, hayatımın çoğunda, dinleri gerekesiz, hobi gibi, ve zarasız gördüm.
Çoğu arkadaşımın dindar olduğunu göremedim, dinle ilgili tartıştığımızda bile, tartışmayı saran saçmalık ve kör iman ve onunla ilişkilenmiş korku beni ürkütürdü.
Günlük yaşantılarım dindar kimselerin dinsizlerden daha iyi ya da daha kötü olduklarını göstermedi ve ayrıca Türkiyedeki çoğu insanın İslam anlayışı kütürel açıdan değiştirilmiş bir islam anlayışıdır ki bu anlayış içinde alkol içmek (çoğunluk), evlilik dışı cinsel ilişki (herkes değil), hiç dua ya da ibadet yapmamak görülür. Fakat bugünlerde tutuculuk yeniden alevlenmekte. insanlar İslamın köklerini inceledikçe, kadın hakları önemli ölçüde daralıyor,ve tüm toplumu tehtid ediyor.
Genelde arkadaşlarım tutucu olmayan müslümanlar oldukları için dini genelde başlarına kötü birşey geldiğinde kullandıklarını görmem zaman aldı.
Sözlerin gücü
Dindar kimse hastayı ve belayı uzaklaştırmak için sözleri kullanır, ki bazen daha iyi bir çözüm olmasına rağmen. Bazı aşırıya kaçanlar inatları yüzünden çocuklarının ölümüne bile sebebiyet vermektedirler.
Dindar kimse herhangi bir olayın sonucunu kutsal bir amaca hizmet ettiğini düşündüğünden allahtan bilir, ki bazen bütün planları çöktüğünde bile, tam da durumun iyi analizini yapıp hatanın tekrar etmesini engellemesi gerektiği ya da kendini geliştirmesi gerektiği zaman dindar kimse kendi yanlışlarını unutmak ve bağışlamak için yine sözleri kullanır, böylelikle suçluluğun acısını dindirir ki bu acı çoğu kez çok eğiticidir.
Sözlerin gücünü reddedemeyiz ama bazı durumlar akılı kullanmayı ve meseleyi çözmek için yoğun çalışmayı gerektirir.
İnanışlar ve eylemler
Sözcüklerin gücü dindar kimseleri hayatın zor acı gerçeklerindeki ağır duygulara karşı korur. bu onları direk olarak etkiler, ve etrafındakinleri dolaylı olarak. ama daha büyük bir tehlike vardır: bir çok dinsel inanış yaşadıkları ülkenin günlük hayatına uyum sağlamıştır. sonuç olarak, dindar kimsenin dışarı yansıyan hareketleri dinsizin hareketleriyle benzerlik gösterebilir. fakat zihinsel yapı o kadar farklıdır ki bir felaket durumunda bu iki kişi tamamen farklı eylem önerirler.
Bu barış zamanında bile bir sıkıntıya sebep olabilir. bir keresinde dindar bir belediye görevlisinin ibadette kullanmaya uygun olmadığı gerekçesiyle içme suyunu klorlattırmadığını duydum. başlangıçta hiçbir şey olmadı, ama bir süre sonra bir çok kişi hasta oldu hatta sanırım bir kısmı öldü (sudaki bakterilerden ötürü). bizim tutucular meydana çıkmadan önce böyle şeyler olmazdı. böyle bir memurun bu kadar salakça birşey yapmasına izin verilmezdi. milyonlarca hintlinin ineklerin kesilmesini protesto etmesine ne demeli? Türkiyedeki büyük depremden sonra bazı kimseler bu allahın yanlışlarımızdan dolayı bizim üzerimize gazabıdır dediler. buradaki biz hepimiz olmalı çünkü insanlar ayırım yapılmadan ölmüşlerdi, ama binalar arasında bir seçim yapılmıştı (zayıf binalar çöktü, güçlüleri kaldı)
Heryerde bağnaz kimseler dindar kimseleri sonun yakın olduğuna inandırmaya çalışıyorlar, ki farklı davransınlar, ki bu kişilerin çevirdikleri allahın sözüne uysunlar.
Ben hala " derinlerde hepimiz aynıyız" sözüne inanıyorum.ama bu aynılığı görmek için inanç sistemlerimizden daha derinlere inmeliyiz, önemli korkularımıza, anksiyetelerimize, ve neşelerimize.
Sözü yayın
farkettik ki tüm ateistler insanlığı ve diğer insaları düşünmüyorlar. örneğin, toplumdan dışlanan bir ateistin hikayesini okuyan bir ateist tüm dünyaya karşı kin tutabilir. biz ateistlerin bir çoğunun sevdiği aileleri var, ve biliyoruz ki sevgi ve içsel barış mutlu bir hayat için gereklidir, ama din değildir. sevgi dine bağlı değildir(dindarların düşündüğü gibi), ama korku bağlıdır.
Ahlaklı ateistler; dünyanın durumuyla ilgilenen, özgürlükler ve haklarla ilgilenen, insanlığı beyinlerindeki zincirlerden kurtarmalıdır. bu kolay değildir, ama insanlığa önem veriyorsak bunu yapmalıyız. biliyoruz ki ne olursa olsun keskin ifadeler kimseyi ikna etmez, ve uyum sağlamak isteyen dinlemeyi ve karşı tarafı anlamayı öğrenmelidir (sadece mantığı anlamak değil, dile getirilmeyen psikolojik ihtiyaçları da anlamak).
Bir insanı ormanın dışına yönlendirecekseniz, onlara her adımda rehber olmalısınız, onların şu anda bulundukları konumdan başlayarak. uzaktaki bir yolu tarif etmek (ya da sadece sizin görebildiğiniz bir yolu) yardım etmez. iki farklı tepedeki iki insanın birinin diğerini kendi tarafına atlatmaya çalışması saçmadır, ama bu aradaki vadiyi onun tepesine gelinceye kadar yürüyüp onun yanına gelince kendisiyle beraber diğer tepeye gitmeye çağırması anlamlıdır.
Kaynak: http://ateist.com, Çeviri: Usrenin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder