29 Aralık 2011 Perşembe

Kur’an’da Çelişme Olmadığına Dair İslamcıların Öne Sürdükleri İddialar ve Bu İddialardaki Geçersizlikler

Kur’an’da Çelişme Olmadığına Dair İslamcıların Öne Sürdükleri İddialar ve Bu İddialardaki Geçersizlikler
İslamcılar, Kur’an’da hiçbir çelişki, hiçbir tutarsızlık ya da uyumsuzluk bulunmadığı gibi “onun anlattığı teferruatta da zerre kadar uygunsuzluk olmadığı” iddiasındadırlar. Kur’an’daki sözlerin içerdiği anlam, hüküm ve haberlerde tam bir tutarlılık, bütünlük, sıhhat ve uyum bulunduğunu savunurlar. İnsanların söyledikleri sözlerde çelişme ve tutarsızlık bulunabileceğini, fakat Tanrı sözlerinde asla böyle bir şey olamayacağını tekrarlarlar. İddialarını kanıtlayabilmek için, bu kitabın doğrudan doğruya Tanrı’dan gelme ve Tanrı’nın sözleri olduğunu söylerler; bu söylediklerini Kur’an’dan ayetlerle kanıtlamaya çalışırlar ki, bunlardan biri şöyledir:
“Hala Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler nü? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık bulurlardı” (Nisa Suresi, ayet 82).
Kur’an’da tutarsızlık ve çelişme diye bir şey olmadığını iddia ederlerken, diğer dinlerin “kutsal” sayılan kitaplarında, örneğin İncil’de “uyumsuzluklar”, “çelişkiler” bulunduğunu öne sürerler.1
Daha başka bir deyimle, şeriatçılar, Kur’an As. “çelişme” olabileceği ihtimaline yer vermezler; olsa olsa, “Bize göre çelişme vardır, Tanrı’ya göre yoktur” deyip işin içinden çıkarlar ya da “Akıl ile vahyin çelişir gibi görünmesine, insanın inadı ve aceleciliği neden teşkil etmektedir...” diyerek, suçu insanın “sabırsız” ve “cahil” oluşunda ararlar. Bunu yaparlarken, kişiyi “vahiy önünde teslimiyete”, yani “imancılığa” çağırırlar ve aklın Kur’an rehberliğinde iş görmesi gereğine sarılırlar. Aslında

1 Ömer Rıza Doğrul, age, s. 128 (Nisa Suresi’nin 82. ayetinin açıklanması vesilesiyle).

onların bu tutumu, akılcı düşünceyi önlemeye yönelik bir kurnazlıktan başka bir şey değildir. Fakat, onlar bu kurnazlığı, “Bu teslimiyet, aklın mahkumiyeti değil, sınırlan içinde ve aceleye düşmeden faaliyet göstermesidir” şeklindeki bir cambazlıkla gizlemesini bilirler. Şeriat verileriyle ve şeriatçı ruhla yetişmiş oldukları için, onların bu tutumunu doğal bir sonuç gibi kabul etmek gerekir. Çünkü, bir kere şeriatçılar, Kur’an’ın “Tanrı sözleri” olduğuna ve “Arapça olarak Muhammed’e vahyedildiğine” inanmışlardır. İnanmalarının nedeni, bunun böyle olduğunun kendilerine Kur’an ayetleriyle öğretilmiş olmasındandır; örneğin, Nisa Su-resi’nde, “(Kur’an) Allah katından başta bir yerden gelseydi, onda birbirini tutmaz birçok şey bulurlardı” (Nisa Suresi, ayet 82) diye yazılıdır. Bakara Suresi’nde şöyle yazılıdır: “Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen... kitaptır...” (Bakara Suresi, ayet 2-4); “...(Allah) Kur’an’ı... inananlara müjdeci olarak senin (Muhammed’in) kalbine indirmiştir” (Bakara Suresi, ayet 97). Meryem Suresi’nde şu ayet vardır: “Ey Muhammed! Biz Kur’an’ı... senin dilinde indirerek kolaylaştırdık”(Meryem Suresi, ayet 97; ayrıca bkz. Ta-Ha Suresi, ayet 113). Benzeri hükümler kitap boyunca sıralanmıştır. Kuşkusuz ki, Kur’an’ı Tanrı’nın ağzından çıkmış sözler olarak kabul edenler için, “Kur’an’da çelişki vardır”, demek söz konusu değildir.
Bundan başka, bir de Kur’an’da, Kur’an’ın Muhammed tarafından “uydurulmadığını” açıklayan ve “uydurdu” diyenlere tehditler savuran ayetler vardır. Muhammed bu tehditleri, Kur’an’ın Tanrı’dan gelmediğini söyleyenlere yöneltmişti. Çünkü, inanmayanlar ve özellikle Yahudiler ve Hıristiyanlar, onun, Tevrat’tan ve İncil’den öğrendiklerini sanki kendisine Tanrı’dan gönderilmiş şeyler gibi gösterdiğini, dolayısıyla Kur’an’ınTanrı yapısı değil, insan yapısı bir şey olduğunu söylerlerdi. Hatice’nin kervanlarını Suriye’ye götürmek için yaptığı seyahatler sırasında, Mu­hammed’in orada rastladığı bir papaz’dan İncil hakkında bilgiler aldığını ve bunları Tanrı’dan kendisine vahyolunmuş gibi gösterdiğini ileri sürerlerdi. İşte onları susturmak için Muhammed, Tanrı’nın şöyle dediğini söylerdi:
“Andolsun ki, ‘Muhammed’e elbette bir insan öğretiyor’ dedikle­rini biliyoruz. Kastettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kur’an ise fasih Arapçadır” (Nahl Suresi, ayet 103).
Söylerken de, Kur’an’ın çelişmeli ve tutarsız hükümler kapsamadı­ğını belirtir, örneğin, biraz önce değindiğimiz gibi,”.. .(Kur’an) Allah katından başka bir yerden gelseydi, onda birbirini tutmaz birçok şey bulurlardı “ (Nisa Suresi, ayet 82) şeklinde ayetler yerleştirirdi. İleride ayrıca göreceğimiz gibi, Muhammed, bu ayetleri koyarken, Müslüman kişiyi Kur’an’daki çelişkilere adeta hazırlamış gibidir Daha doğrusu istemiştir ki, Müslüman kişiler, Tanrı’dan çelişkili bir şey gelemeyeceğine inanmış olsunlar.
Öte yandan yine istemiştir ki, Müslüman kişiler, ayetlerin “çelişkili” olabileceği konusu üzerinde hiç durmasınlar; yani “çelişkili” gördükleri ayetleri birbirleriyle karşılaştırıp kuşkuya düşmesinler ya da tekzibe girişmesinler. Nitekim Taberani’nin Abdullah b. Ömer’den rivayetine göre Muhammed şöyle demiştir:                                                     ,
“Kur’an’ı birbirine vurmayınız; onun ayetlerini karşılaştırmakla tekzibe kalkışmayınız; onun ayetleri birbirini tasdik eder. O (yedi) vücuh üzere nazil olmuştur. “2
Bundan dolayıdır ki, Müslüman kişi için iran’daki çelişkileri keşfedip ortaya çıkarma olasılığı yoktur. Nitekim, şeriat eğitiminden geçmiş kişinin beyni bu yukarıdaki buyruklarla öylesine yoğrulmuştur ki, biraz yukarıda değindiğimiz gibi, çelişmenin “çelişme” ya da tutarsızlığın “tutarsızlık”olduğunu fark etmez. Fark etse bile, bunu bilmezlikten gelir ve örneğin, “Çelişmeler bize göredir; Tanrı’ya ve Peygamber'e göre değildir”diyerek, sanki bütün kusur kendi yetersizliğindeymiş gibi bir davranışa yönelir.
Bütün bunlar bir yana, şeriatçının başvurduğu bir kurnazlık daha vardır ki, o da, Kur’an’da çelişkileri, sanki fikir özgürlüğüne yer veren şeylermiş gibi göstermektir. Bu konuyu biraz ileride “muhkem” ve “müteşabih” ayetler konusunu incelerken tekrar ele alacağız. Fakat, şimdilik şunu hatırlatalım ki, Kur’an’daki çelişkiler konusunda şeriatçının izledi­ği kurnaz siyaset, Kur’an üzerinde tartışma olasılığına, hele ayetlerin bir­birleriyle karşılaştırılmasına asla fırsat bırakmamaktır. Bunu sağlamak üzere yaptığı ilk şey, Muhammed’in, biraz yukarıda belirttiğimiz şu söz­lerine sarılmaktır:
2 Gazali, age, İstanbul, 1975, c.2, s.881.

“Kur’an’ı birbirine vurmayınız; onun ayetlerini karşılaştırmakla tekzibe kalkmayınız. “3
Bunu yaparken, bir at Kur’an ayetlerinden bazılarının  “kesin”,-bazılarının da “şüpheli” (“müteşabih”) ayetler.olduğunu ve bunların anlamının gizli tutulduğunu ileri sürmekten geri kalmaz.4
Biraz ileride, Kur’an’da çelişmelerin nedenlerini açıklayacağız ve göreceğiz ki, bu çelişmeler, genellikle, Muhammed’in yaşam gereksinimlerinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, şeriatçı çevreler bunu bilmezler; genellikle çelişmelerin gerçek nedenlerinden habersizdirler; haberli olsalar bile, bu nedenlerin bilinmesini istemezler, 1400 yıl boyunca yalan siyasetini, her alanda olduğu gibi bu alanda da sürdürmüşlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder