5 Aralık 2011 Pazartesi

Miraç'ın Sümer Kökeni

Kiş kentinin Kralı Etena ile ilgili önemli, oldukça tanınmış küçük bir destan var. Tufan öncesi krallar listesinde Etena adı, felaketten hemen sonra hanedanın kralları arasında görülür; orada " çoban, göğe çıkan, bütün ülkeleri birleştiren, kral olan, 1560 yıl hükmeden diye anlatılır. Bu adlandırma, bize göğe uçuşuna dair hiç bir Sümer metni kalmamış olmasına rağmen, Etena'nın maceralarının eski kroniklerce bilindiğini göstermektedir. Ayrıca uçuşunda başarılı olduğu da anlaşılıyor. Fakat uçuşu ile ilgili günümüze gelen daha sonraki Sami metni parçaları çoğunlukla son Asur monarkı Asurbanipal'in kütüphanesinden geliyor.
Küçük destanın giriş bölümünde, günümüze kadar gelebilen biçimiyle, yüce kuş Güneş Kartalının bile suç işlemesini anlatarak başlar..

Kuş komşusu yılana "Gel" der "barış ve dostluk yemini edelim ve ona uymayanın üstüne güneş tanrısı Samaş'ın laneti yağsın"

Güneş tanrısının önünde yemin ettiler ve yeminlerini lanetle mühürlediler. "Şamaş, Şamaş'ın sınırların aşana öldürücü darbeler indiren eliyle felaketin en büyüğünü versin! Ölüler dağı ona girişini kapasın"

Sonra yavruları oldu ve doğdular. Yılanınki bir karaağaç gölgesinde, kuşunki bir dağ doruğunda doğdu. Ve kuş yabani bir boğa veya eşek yakaladığında, yılan bundan yedi, çekildi ve yavruları yedi. Yılan yabani bir keçi veya antilop yakaladığında, ulu kartal yedi, çekildi ve yavruları yedi. Ta ki bir gün kartal yavruları tüylenip de kötü düşünceler kuşun aklına düşünceye kadar.

"Aman" dedi "yılanın yavrularını yiyeyim." Yavrularından biri, "Ey babacığım" dedi "bunu yapma, Şamaş'ın ağına kurban olma."

Kuş gene de harekete geçti, yılanın yavrularını yuttu, yuvasını yıktı, yılan
baktığında yavruları yok olmuştu. Bunun üzerine Şamaş'a gitti. "Elbette ey Şamaş, senin ağın tüm dünyayı tutar; senin tuzağın bütün gökyüzüdür! Ve senin ağından kim kaçabilir?" diye dua etti.

Güneş tanrı "Hazırlan" dedi "Dağa çık, Saklanma yerin yabani boğa yeri olsun. Karnını yar, içine gir ve yuvanı orda kur. Gökteki bütün kuşlar, aralarında senin kartalın da inecek, kuşkusuz hepsi içeri girmeyi düşünecekler. Kanadından yakala. Kanatlarını ve pençelerini kopar. Onu yol, bir çukura at ve orda açlıktan ve susuzluktan ölsün."

Yılan denileni yaptı ve çukurdaki mahvolmuş kuş Şamaş'a seslendi:
"Efendim, benim sonum bu çukurda mı geçecek. Elbette cezamı hak ettim. Fakat bırak kartalını yaşasın, sonsuza kadar senin adını ulularım."

Güneş tanrı ona dedi : "Sen kötülük ettin, acıya neden oldun, tanrılar bunu yasaklamıştır. Yaptığın utanılacak şey; yemin etmiştin. Ve gerçekten şimdi üstüne yemininin lanetini salacağım. Sana kimi gönderirsem onu al ve bırak seni elinden tutup götürsün.

Gelen adam çok yaşlı, dermansız çoban kral, Kiş kentinden Etena'ydı. Bu yaşlı adam "Ulu efendim Şamaş" diye dua etmişti. "Sen koyunlarımın gücünü ve tüm ülkede kuzularımı tükettin. Ben gene de tanrılara saygı duydum, ölüleri düşündüm, rahiplerin kurbanlarını eksik ettirmedim. Emredersen, Ulu Efendim, biri benim için doğum bitkisi sağlasın. Doğum bitkisi bana ayan olsun. Onun meyvesini kopar Ulu Efendim ve bana bir çocuk bağışla."

Güneş tanrı "Dağa çık" dedi. "Çukuru ara. İçine bak. Oradaki kuş sana doğum bitkisi gösterecek. Ve Etena denildiği gibi yaptı.

Parça parça tabletlerin burasında öykü bölünüyor. Masal tekrar başladığında yaşlı kral kartala binerek en aşağı gök katının kapısına varmış bile. Burada güneş, ay, fırtına ve Venüs gezegeni var. Kuş sürücüsüyle konuşuyor.

"Gel arkadaşım, seni daha ötelere, Anu'nun yüksek katlarına götüreyim. Göğsünü bana yasla. Ellerini kanatlarımın tüylerine, kollarını kanatlarımın omuzlarına göm."

İki saat daha çıktılar. Kuş bağırdı: "Aşağı bak, arkadaşım, dünya nasıl görünüyor! Tuzlu denizi okyanus sarmış. Ortasındaki kara da dağ."

İki saat daha çıktılar. Kuş bağırdı: "Aşağı bak, arkadaşım, dünya nasıl görünüyor! Tuzlu deniz karanın çevresinde geniş bir şeritten ibaret."

İki saat daha ve gene: "Aşağı bak arkadaşım, dünya nasıl görünüyor! Tuzlu deniz bahçıvanın sulama çukurundan daha büyük değil."

Anu, Bel ve Ea'nın yüksek kapısına ulaştılar. Etena ve kartalı. Tablet gene kırılıyor ve devam ediyor:

"Gel arkadaşım, seni daha ötelere, tanrıça İştar'ın katına götüreyim. Seni onun ayakları dibine bırakayım. Göğsünü bana yasla. Ellerini kanatlarımın tüylerine göm."

İki saat daha ve kuş: "Aşağı bak, arkadaşım, dünya nasıl görünüyor. Kara dümdüz görünüyor, koca tuzlu deniz de avlu kadar" dedi.

İki saat daha: "Aşağı bak arkadaşım, dünya nasıl görünüyor. Kara küçük bir tümsek ve tuzlu deniz sepet kadar."

İki saat daha çıktılar. Fakat Etena bu kez baktığında aşağıda ne kara ne deniz göremedi."Aman arkadaşım, daha çıkma" diye bağırdı ve o anda düştüler. İki saat düştüler, iki saat daha.

Bundan sonra metin dağılıyor.

Daha sonra Miraç olarak İslamiyet’e de yansıyan göğe uçuş motifinin eski topluma yabancı olmadığı anlaşılıyor. Sümer ve daha sonraki Babil mitolojisinde kralların göğe uçarak tanrılara ulaşma ve ölümsüz olma çabaları var. Bu uçuşta da Etena’nın göğe uçuşu gerçekleştirerek tanrılar arasına katıldığı anlaşılıyor.

İslamiyetin yayıldıgı cografya eski Sümer ve daha sonraki Babil/ Asur mitolojisiyle içiçe. Eski inanışlar halk arasında kabul görüyor ve nesiller boyunca anlatılıyor. Bu konuyla ilgili daha evvel Şakku Sadr hadisesinden bahsetmiştim :

http://www.turandursun.com/arastirma_dosyalari/p2030_articleid/5

Miraç motifi de eski Sümer/ Babil inanışlarının Muhammede uyarlanmasından başka bir anlam ifade etmiyor. Egemene kutsallık kisvesi altında bir otorite saglama çabalarından başka bir şey olmayan bu çabalar bir devlet kurucusu olan Muhammed'e de yakıştırılıyor. O zamanki sistemde bir egemen ancak tanrının oglu, yakını ya da elçisi oldugu takdirde itibar görebiliyor ve toplum ancak bu temelde biat edebiliyor.

Eski Sümer motifinde göge yükselme, tanrılarla buluşma, gögün yedi kat olması ve tanrılarla buluşup itibar kazanma motifleri İslami miraçta da hemen hemen aynı temellerde bir araya getirilmiş. Yalnız burada hayvanlar farklı ve tanrıların yerini peygamberler almış.

Bu mitos bize aynı zamanda eski geleneklerin daha sonraki toplum ve kültür biçimleri tarafından nasıl kabul edilip, biraz farklılaştırılarak ileriki nesillere aktarıldıgını da gösteriyor.

Kutsal denilen hiç bir kitapta, Tanrının vahyi oldugu iddia edilen hiç bir kitapta o zamana kadar bilinmeyen yeni bir şey bulabilmek mümkün degil. Söylenen her sözün daha evvelki toplum/ kültür ve inanç biçimleri ile sıkı baglarını görebilmek mümkün. Ancak bu metinleri toplumların içerisinde bulundugu sosyo ekonomik koşullarla birlikte okumak gerekiyor. O zaman bu metinlerin yeni bir toplumsal sisteme geçişte ideoloji görevini üstlendigini ortaya koyabilmek için tanrıdan vahy almak gerekmiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder